Tehdit Suçu Nedir?

Tehdit Suçu Nedir?

Tehdit Suçu Nedir? Tehdit, kişinin bir talebe uymadığı takdirde, gerçekleşmesi kendi kontrolünde olan haksız bir saldırıya hedef olacağını bilmesidir. Tehdit, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 106. maddesinde düzenlenen bir suçtur.

Başkasının hayatı, sevdiklerinin hayatı, fiziki veya cinsel bütünlüğüne yönelik tehditte bulunan kişi, altı aydan iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Mağdurun şikayeti üzerine, mal varlığına ciddi şekilde zarar verme veya başka bir şekilde yaralama tehdidinde bulunması halinde, mağdura altı aya kadar hapis veya adli para cezası verilebilir.

Tehdit suçlarının koruduğu hukuki değere göre, kanunun gerekçesinde de belirtildiği üzere “tehdidin koruduğu değer, kişilerin huzur ve sükunetidir; dolayısıyla insanlarda korku duygusu oluşturulması yasaklanmıştır.” Sonuç olarak, söz konusu madde, kişinin huzur ve sükunetine karşı işlenen suçları cezalandırmakla birlikte, bu maddenin savunmaya çalıştığı temel ilke, bireyin seçim ve eylem özgürlüğüdür. Fail, başka bir kişiyi hayatına, vücut bütünlüğüne veya cinsel dokunulmazlığına saldırı ile tehdit etmesi halinde soruşturma ve kovuşturma yapılır. Ancak, malvarlığına ciddi şekilde zarar vermekle veya başka şekilde zarar vermekle tehdit ederse, soruşturma ve kovuşturma şikayete tabidir.

Tehdit suçlarının temel türü arabuluculuğa tabi suçlardan biri olduğu için hem soruşturma hem de kovuşturma aşamalarında arabuluculuk süreci kullanılacaktır. Uzlaşmaya varılamaması halinde soruşturma ve kovuşturma aşamaları devam eder. Ek olarak bu alanda oldukça fazla İzmir Avukat araştırması yapılmaktadır.

Tehdit Suçu Kimler Aleyhine İşlenebilir?

Tehdit, herkes tarafından işlenebilecek geniş bir suçtur ve failin herhangi bir ayırt edici niteliği yoktur. Tehdit suçunu işlemeleri nedeniyle menfaatleri haksız olarak sağlanan tüzel kişilerin bu tüzel kişilere özel güvenlik tedbirlerine tabi tutulduğu da vurgulanmalıdır. TCK’nın 111. maddesinde açıkça belirtildiği üzere “tehdit, şantaj, cebir veya hürriyetten yoksun bırakma” suçlarını işlemeleri sonucunda menfaatleri haksız olarak verilenler hakkında tüzel kişilere özel güvenlik tedbirleri uygulanır.

Tehdit suçunun mağduru belirgin bir kişi olmalıdır. TCK’nın 213. maddesinde düzenlenen kamuyu korku ve panik yaratmak amacıyla tehdit suçunu işleyen kişi, endişe uyandırmak kastıyla bir kimsenin canına, sağlığına, vücuduna veya cinsel dokunulmazlığına veya malına karşı alenen tehditte bulunmuş olmalıdır. TCK’nın 213. maddesine göre, halka korku, panik ve endişe aşılamak amacıyla karşıdaki kişinin hayatını, sağlığını, beden veya cinsel dokunulmazlıklarını alenen tehlikeye atan kişi, iki yıldan dört yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Suçun işlenmesinde silah kullanılması halinde, silahın niteliğine göre ceza %50’ye kadar artırılabilir.

Tehdit Suçları Nelerdir?

Suç tehdidinin mağdura yönelik kötülük veya adaletsizlikten kaynaklanması şart değildir. Tehdit edici davranış, madde hükmünde de belirtildiği üzere, ister bir akrabaya, ister doğrudan faile yönelik olsun, hukuka aykırıdır. “Adı geçen kişinin yakını” terimi, yalnızca yakın ailesini değil, kişiyle yakın ilişkisi olan herkesi ifade eder. Tehdit suçu, hukuki tanımdan da anlaşılacağı üzere, mağdurun yakınının hayatına, beden özgürlüğüne veya cinsel bütünlüğüne yönelik saldırıda bulunacağı ima edilerek işlenmektedir.

Tehdit Suçu Nedir?

Tehdit Suçunun Nitelikli Halleri Nelerdir?

Suçta silah kullanılıyorsa ceza daha ağır olur. Böyle bir planın gerekçesi, silahla suç işlenmesinin mağdurun ruh sağlığını daha fazla bozması ve suçun işlenmesini kolaylaştırmasıdır. Suçun silahla işlenmiş sayılması için silahın mağdura doğrultulmuş olması şart değildir. Silahın kullanılması için sadece gösterilmesi veya kılıfından çıkarılması yeterlidir.

Tehdit suçu, isimsiz bir mektupla veya faili tanınmaz hale getirecek özel işaretlerle işleniyorsa ek ceza gerektirir. Failin tüm çabalarına rağmen mağdur, suçluyu teşhis edebiliyorsa veya failin imzasız bir mektuptaki el yazısından tanıyabiliyorsa, bu nitelikli haldir. Suçun birden fazla işlenmesi halinde ayrıca ceza verilmesi gerekir.

Tehdit suçu, yerleşik veya alenen suç örgütlerinin yarattığı korkutma gücü kullanılarak işlenmiş olsa bile ek cezayı gerektirir. Organizasyonun gerçek veya çok gizli olması gerekmez. Mağdurun örgütün varlığından haberdar olması önemlidir.

Tehdit Suçunun Şartları ve Unsurları Nelerdir?

Tehdit suçunun oluşabilmesi için öncelikle mağdurun ya da aile bireylerinden birinin hayatına, vücuduna veya cinsel dokunulmazlığına ileride saldırılacağının beyan edilmesi gerekir. Tehdit suçunun basit biçimi ele alınırken, suçun daha az cezalandırılan şekli olan mala yönelik tehlike açısından “büyük zarar” üzerinde durulmuştur.

Bu nedenle, saldırının basit bir form olarak nitelendirilmesi için saldırının şiddetli olması gerekmez. Kanunda tanımlanmamış olsa dahi saldırının sebepsiz olması gerekir. Zararın boyutunun belirlenmesinde somut olayın özellikleri, özellikle de mağdurun mali durumu dikkate alınacaktır. Tehdit suçunda belirtilen saldırı geleceğe yönelik değilse suçun işlendiği söylenemez. Tehdit, hem mağdur varken hem de yokken gerçekleşebilir. Suçun işlenmesi için tehdidin mağdur tarafından bilinmesi gerekir. Davranışın suç teşkil etmesi için yalnızca nesnel olarak ciddi olması gerekir; muhatabı özel olarak etkilemesi veya ondan korkması gerekmez.

Suç tehdidinin öfkeli veya aceleci bir şekilde yapılmış olması onu engellemez; bu durumda haksız tahrik ilkeleri ancak gerekli şartların yerine getirilmesi durumunda kullanılabilir. Her olay için tehdit suçunun gerekliliklerinin yerine getirilip getirilmediğinin ve eylemin suç olarak kabul edilip edilmeyeceğinin değerlendirilmesi önemlidir. Hem suçlunun hem de mağdurun yerini, konuşulan kelimeleri, yapılan karşılıklı eylemleri ve o sırada mevcut olan koşulları dikkate almak önemlidir. İzmir Ceza Avukatı ile iletişime geçerek bu konuyu daha net bir şekilde öğrenebilirsiniz.

Tehdit Suçu Nasıl İspat Edilir?

Sanığın itirafı, tanık beyanları, ses kayıtları, mesaj dökümleri gibi delillerin kullanılmasıyla tehdit suçları gösterilebilir. Soruşturma ve kovuşturma aşamaları, belirtilen kanıtların değerlendirilmesini içerecektir.

Tehdit Suçunun Cezası Nedir?

Bu durumun Avukat İzmir aramasını yapanlar arasında çok merak edildiği bilinmektedir. Kanun’un 106. maddesi tehdit suçunu düzenlemesine rağmen, yasaya göre bir kimseyi hayatına, vücut bütünlüğüne veya cinsel ahlaksızlığına saldırı tehdidinde bulunan kişi altı aydan iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

Mağdurun şikayeti üzerine, mal varlığına ciddi şekilde zarar verme veya başka bir şekilde yaralama tehdidinde bulunması halinde, mağdura altı aya kadar hapis veya adli para cezası verilebilir.

Vasi Nedir?

Vasi Nedir?

Vasi Nedir? Tüzükte sayılan vesayet organlarından biri vasidir. Türk Medeni Kanunu’nda vesayet makamları, vasiler ve kayyumlar vesayet organı olarak tanımlanmıştır.

En basit ifadeyle vasi, cezaevinde olmayan, sulh ceza hakimliği kararıyla getirilen kısıtlamalara tabi tutulan ve bir yıl hapis cezası almış çocukların mal varlığı ve kişilik haklarına bakmakla görevli kişidir. Velayet ilişkisi bazen mahkeme tarafından gözetilir, bazen de başvuru üzerine mahkeme tayin eder.

Vesayet Nedir?

Velayet olmayan gençlerin ve istisnai şekilde velayet altına girmemiş bazı yetişkinlerin ve bir yıl ve daha fazla hapis cezası almış olanların mal ve hukuksal haklarını korumak için “vesayet” adı verilen bir yasal kurum oluşturuldu. Kişisel hak ve mallarını savunamayacak durumda olan kişiler, vesayet kurumu sayesinde koruma altına alınmaktadır. Örneğin, 11 yaşındayken anne ve babasını kaybetmiş bir genci mal varlığının yönetimi söz konusu olduğunda korumak önemlidir.

Velayet Nedir?

Maddeler arasında Türk Medeni Kanunu’nda yer alan ve 335’ten 351’e kadar uzanan Velayet bulunmaktadır. Bu kanuna göre, savunmasız ve muhtaç çocuklara bakmak, onların fiziksel ve duygusal ihtiyaçlarını sağlamak da dahil olmak üzere, velayet eden ebeveynlerin görevidir. İhtiyaçlarını karşılamak, eğitim haklarını korumak ve onları savunmak bunlar arasına girer. Bu kurumun amacı, kendine bakamayacak durumda olan gençlerde özgüven geliştirmektir. Bir çiftin ebeveynleri, kendilerinden doğan çocukların ortak velayetini paylaşır.

Çocuğun menfaatini gözeten hakim, çocukta bütün durumları değerlendirmekte ve boşanma davalarında küçüğün velayetini her özel durumu kendi içinde dikkate alarak ana veya babaya vermektedir. Hakim, karar verirken tarafların ekonomik, sosyal, eğitimsel, ticari ve kişisel durumlarını da değerlendirir.

Vasi Nedir

Vasi Tayini ve Vasi Olmak Ne Anlama Gelir?

Vasi tayini en basit tabirle kişinin bazı hukuki meseleleri kendi başına halledemeyeceği anlamına gelir. Bu durumda tek başına kişinin vasinin bilgisi veya onayı olmaksızın yaptığı işlemler geçersizdir ve iyi niyetli üçüncü kişilerin iyi niyeti dahi korunamaz. Yargıtay kararlarında da düzenli olarak zikredilmektedir. Ek olarak dilerseniz İzmir Avukat araması yaparak bu durumları net bir şekilde Avukatınızdan da öğrenebilirsiniz.

Vasilik, mahkemece malvarlığının ve kişilik haklarının korunması gerektiğine karar verilen kişinin, bu mal ve hakları yönetmek ve kullanmakla yükümlü olduğu anlamına gelir. Kişinin varlıkları, seçilen vasi tarafından yönetilmelidir. Vasi, sorumlu olduğu kişiye karşı onları affetmek gibi bir işlemde bulunamaz. Ancak bu, mülkü istediği gibi kullanmakta özgür olduğu anlamına gelmez. Bir kez daha vasi, masrafları kendisine ait olmak üzere kendi servetini artıran kişiye karşı yasal işlem başlatma yetkisine sahip değildir. Örneğin vasisi tayin edildiği kişinin evini satamaz.

Vasi Tayini Gerektiren Durumlar Nelerdir?

Türk Medeni Kanunu’nun birinci bölümü ve ikinci bölümü ile üçüncü bölümü vasi atanmasını gerektiren durumlara ilişkindir. Avukat İzmir araştırması yapanlar bu durumların tüm detaylarını bulamayabilirler. Avukatınız ile birlikte tüm detayları görüşebilirsiniz.

Reşit olmayan yaş ve vesayet koşullarına ilişkin sınırlamalar, TMK’nın onu sınıflandırdığı iki ana kategoridir. Hukuki ehliyet, en basit şekilde, bir kişinin hukuka uygun hareket etme kabiliyetinin bir mahkeme tarafından sınırlanması olarak tanımlanır. Sonuç olarak, sınırlı kişi artık yasal olarak kendi başına hareket edemez. Fiil lisansı, bir kişinin yasayı gönüllü olarak etkileme özelliğini ifade eder. Örneğin, tam zihinsel kapasiteye sahip bir kişi, mal varlığını istediği gibi kullanmakta özgürdür.

Vasi Tayini Gerektiren Durumlar

Kısıtlılık: Mahkeme aşağıdaki durumlarda kişiye uzaklaştırma kararı verebilir, bu kararı re’sen verebilir veya kişinin talebi üzerine verebilir;

Akıl hastalığı veya akıl hastalığı nedeniyle vesayet. Türk Medeni Kanunu’nun 405. maddesine göre, akıl hastalığı nedeniyle çalışamayacak durumda olan, korunma ve bakımı için sürekli yardıma ihtiyaç duyan veya başkalarının güvenliğini tehlikeye atan yetişkin kısıtlanır. Söz konusu kanuna göre bir kişinin akıl hastalığı veya zayıflığı nedeniyle işlevlerini yerine getiremeyecek durumda olması, başka bir kişinin bakım ve korumasına ihtiyaç duyması veya başkalarının güvenliğini tehlikeye atması halinde bu kişinin akıl hastası sayılabilmesi için gerekli olduğu belirtilmektedir.

Savurganlık, uyuşturucu veya alkol bağımlılığı, kötü bir yaşam tarzı ve yetersiz yönetimin getirdiği vesayet. Türk Medeni Kanunu, müsriflik, uyuşturucu veya alkol bağımlılığı, kötü yaşam tarzı veya ihmalkar varlık yönetimi nedeniyle kendisini veya ailesini zor duruma sokan sürekli korunmaya ve bakıma ihtiyaç duyan veya başkalarının güvenliğini riske atan her yetişkini kısıtlar. Söz konusu yasa, aşırı harcama, uyuşturucu veya alkol kullanımı ya da uygunsuz para yönetiminin yasaklama emri için tek başına gereklilikler olmadığını belirtmektedir. Ayrıca, bu şekilde yaşamanın kendisinin veya ailesinin yoksullaşmasına neden olma riski bulunmalıdır. Bu detay çok önemlidir. İzmir Ceza Avukatı olan kişiler ile görüşmeler yapılırken bu detaya mutlaka önem verilecektir.

Hürriyeti kısıtlayıcı ceza sonucu vesayet durumu da sebepler arasındadır. En az bir yıl hapis cezası alındıysa, kısıtlama garanti edilir. Cezası ne olursa olsun, bir kişinin özgürlüğünü bir yıldan fazla hapseden bir ceza, onun fiil ehliyetini kısıtlar.

İstek üzerine vesayet de oldukça fazla şekilde karşınıza çıkabilir. İşini etkili bir şekilde yürütemeyecek kadar yaşlı, engelli, deneyimsiz veya çok hasta olduğunu kanıtlayabilen herhangi bir yetişkin, mahkemeden kısıtlama kararı isteyebilir.

Küçüklük: Vesayet altında olmayan her küçüğe Türk Medeni Kanunu’na göre vesayet verilir.

Müşteki (Şikâyetçi) Nedir?

Müşteki (Şikâyetçi) Nedir?

Müşteki (Şikâyetçi) Nedir? Müşteki, suç teşkil eden fiil sonucunda yaralanan veya mağdur olan kişinin diğer adıdır. Suç ve fail, yasal olarak öngörülen zamanaşımı süresi içinde ortaya çıktığında, şikayetçinin şikayette bulunması için altı ayı vardır. Müştekinin şikayette bulunma hakkı, polis, jandarma veya savcılık nezdinde sözlü olarak kullanılabileceği gibi, savcılık veya mahkeme nezdinde yazılı olarak da kullanılabilir.

Müşteki Ne Demek?

Mağdur veya zarar gören, suçun soruşturulması veya kovuşturulması için yetkili makam olan savcılığa şikayette bulunma hakkına sahiptir. Söz konusu hak, hem gerçek hem de tüzel kişilere tanınan bir haktır. Tüzel kişiler bu imtiyazı yetkili makamlar aracılığıyla Cumhuriyet Başsavcılığına başvuruda bulunmak suretiyle kullanabilirler. Müşteki, şikayet hakkını kullanan kişidir. İzmir Avukat araştırmasını yapan bazı kişiler de müşteki olarak sınıflandırılabilir.

Bir kişinin şikayette bulunma hakkı tamamen kişiseldir ve paylaşılamaz. Şikayetçinin vefatından önce şikayet hakkını ileri sürmesi sonucunda kovuşturma açılması halinde, müştekinin mirasçılarının kovuşturma aşamasına “katılımcı”, yani “müdahale eden” sıfatıyla müdahil olabilecekleri belirtilmelidir.

Türk Dil Kurumu’nda şikayetçi tarafından “şikâyet eden” tabiri kullanılmaktadır. Müşteki kelimesi, yaygın anlamının yanı sıra hukuki kavramlar içerisinde de yer almaktadır. Şikayetçi, Türk Ceza Kanunu veya diğer kanunlara göre soruşturulmakta ve kovuşturulmakta olan suçlar sonucunda zarara veya mağduriyete uğrayan kişidir. Şikayetin başlığına ilişkin olarak kanun hükümlerinde herhangi bir tanım bulunmamaktadır. Bir suçtan zarar gören veya mağdur olan kişi veya şikayetçi, Cumhuriyet savcılığına veya ilgili kuruma başvurarak şikayet hakkını kullanan kişidir. Kovuşturma aşamasında, soruşturma aşamasından sonra mahkeme müştekiye katılma, yani davaya müdahil olma talebi olup olmadığını sorar. Şikâyetçi, katılım talebi olduğunu söylerse, kendisine müdahale etme demenin başka bir yolu olan katılımcı unvanı verilir.

Birden fazla kişinin şikayetçiye karşı bir suç işlemesi düşünülebilir veya tek bir kişinin birden fazla suç işlemesi mümkündür. Şikâyet hakkının konusu suç niteliği taşıyan bir fiil olduğundan, müşteki bu hakkını kullanarak suçun işlenmesinde rol oynadığına inandığı herkes hakkında şikâyette bulunmuştur. Söz konusu fiil şikâyet konusu olduğundan, suç niteliği taşıyan fiilleri işleyen kişilerden bir kısmının şikâyete tabi olup bir kısmının şikâyete konu olmaması müşteki açısından düşünülemez. Bir kişinin şikayetçiye karşı birden fazla suç işlemesi halinde, her suç için birden fazla suç duyurusunda bulunulması veya tek bir suç duyurusunda bulunulması mümkündür.

Müşteki (Şikâyetçi) Nedir?

Müşteki Sanık Ne Demek?

Suçtan zarar gören veya mağdur olan ve şikayet hakkını kullanan ve savcılık tarafından yapılan soruşturmada suç şüphesi bulunan kişi müşteki sanık olarak bilinir. Kovuşturma aşamasında bir dosyaya katılma talebinin bulunmaması nedeniyle, davacı sanık, katılma ve müdahale etme ehliyetine sahip olmayan kişidir. Aynı kişi, katılma talebinde bulunduğu takdirde “katılımcı/davalı” rolünü üstlenecektir.

Suçtan etkilenen veya mağdur olup da savcılık soruşturması sırasında şikayet hakkını kullanmayan ve aynı dosyada hakkında şikayette bulunulan kişi mağdur şüphelidir. Aynı olayda hem zarar gören hem de mağdur suç duyurusunda bulunacaksa, söz konusu kişi soruşturma aşamasında “mağdur şüpheli”, kovuşturma aşamasında “mağdur sanık” olarak anılacaktır.

Müştekinin Diğer Sıfatları Nelerdir?

Müştekinin bir diğer adı da suç eylemi sonucunda mağdur olan şikayetçi kişidir. Soruşturma aşamasında şikayette bulunan müşteki aynı zamanda suç mağduru veya bu suçtan zarar görmüş ve bir suç isnat edilmişse, müştekinin şüpheli olduğu anlaşılır. Kovuşturma aşamasında müştekinin davaya müdahil olmak istemesi halinde “katılımcı” yani “müdahil” rolü üstlenilecektir.

Şikayetçi, suç eylemi sonucunda hem mağdur hem de zarar gören taraf ise ve henüz şikayette bulunmamış veya şikayet etmekten vazgeçmemişse, yani bir talep olmamışsa, sanık rolünü üstlenir. Bu durumda davaya müdahil olmak için bir talepte bulunulursa, “müdahil sanık” veya “katılan davalı” olarak anılacaktır.

Müşteki ile Davacı Arasında Ne Fark Var?

Bir suçtan zarar gören veya mağdur olan ve bunun sonucunda Cumhuriyet savcılığına başvuruda bulunarak şikayet hakkını kullanan kişi müşteki, diğer bir deyişle müştekidir. Ancak davacının iddiaları daha geniştir. Bir hakkın ihlal edildiğini iddia eden ve bu hakkın ihlali nedeniyle uğradığı zararın tazminini veya bu hakkın iadesini talep eden tarafa davacı denir. Fakat ikisi de İzmir Ceza Avukatı tarafından temsil edilebilir.

Müşteki Şikâyet Süresi Ne Kadar?

Zamanaşımı, devletin bir suç işlendikten sonra dava açma, cezayı uygulama veya müsadere etme yetkisinin sona erdiğini gösterir. Türk Ceza Kanunu’nun 72. maddesine göre zamanaşımı hükmedilen bir konudur. Yasa, üç farklı zaman aşımı biçimini belirtir. Bunlar:

  • Ceza zamanaşımı
  • Müsadere zamanaşımı
  • Dava zamanaşımı

Müşteki Şikâyet Hakkını Nasıl Kullanabilir?

Müşteki, polis, jandarma veya savcılık ile konuşmanın yanı sıra savcılığa veya mahkemeye yazılı olarak şikayet hakkını kullanabilir. Yargı mercilerine şikayet hakkının kullanılması için başvurulabilecek idari merciler, Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 158. maddesinde sayılmıştır.

İlgili maddede şikayet hakkının, Türkiye dışında işlenen ve Türkiye’de takip edilecek suçlar için valilik veya kaymakamlıklara, Türk büyükelçilik ve konsolosluklarına ve kamu görevinin ifası ile bağlantılı olarak işlendiği iddia edilen suçla ilgili olarak ilgili kurum ve kuruluşun idaresiyle yapılan başvuru şeklinde de kullanılabilir. Şikâyet hakkı, yazılı olarak, el yazısı ile veya bilgisayar çıktısı alınarak veya her ikisiyle birlikte sözlü olarak ifade edilebilir. Bu durumda en önemli olan, iddia edilen suç teşkil eden davranışın açık ve inandırıcı bir şekilde anlatılmış olmasıdır. Ek olarak bu kişiler detaylı bir şekilde Avukat İzmir araştırması yaparak da net bilgiler öğrenebilirler.

Müştekinin Hakları Nelerdir?

Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 234. maddesi mağdurun veya şikayetçinin haklarını düzenlemektedir. İlgili maddede belirtildiği üzere şikayetçinin hakları aşağıdaki gibidir:

  • Soruşturma aşamasında, delillerin toplanmasını, belge düzenlenmesini, bazı durumlarda baro tarafından vekil atanmasını, el konulan ve alıkonulan eşyaların vekil tarafından incelenmesini isteme, dava açmama kararına itiraz.
  • Kovuşturma aşamasında, duruşmaların ne zaman yapılacağını öğrenmek, davaya müdahil olmak, belge örnekleri istemek, tanık çağırmak, bazı durumlarda avukat atanmasını istemek ve davaya karışmışsa yasal yollara başvurmak.

FETÖ İşten Uzaklaştırılan İşçi

FETÖ/ PDY terör örgütüne üyelik ya da yardım nedeniyle işinden uzaklaştırılan işçinin sonradan ücret talep edebilmesinin mümkün olup olmadığı

Ülkemizde 2016 yılında yaşanan FETÖ/PDY darbe girişimi nedeniyle birçok insan hakkında soruşturma ve dava açılmıştır.

Açılan bu soruşturma ya da davalar nedeniyle birtakım işverenlerin (özellikle belediye, sendika, kamu tüzel kişilikleri gibi kamuda çalışan işverenlerin) haklarında soruşturma ve kovuşturma bulunan işçilerini işten çıkarmak yerine işten uzaklaştırdıklarını ya da iş sözleşmelerini askıya aldıkları görülmüştür. Bu askı durumu bazen valilikler tarafından kamu kurumlarına gönderilen liste halinde yazılar nedeniyle bazen de işverenin tasarrufunda gerçekleşmiştir.

Önemle belirtmek gerekir ki bu yazımız kadrolu ya da kadrosuz iş sözleşmesiyle bağlı çalışan işçi statüsüne sahip kişiler için geçerlidir. Devlet memuru statüsüne sahip kişiler hakkında yasal düzenleme olup (KHK) sonradan haklarında takipsizlik ya da beraat kararı verilenlerin başvurusu halinde arada açıkta geçen sürede maaş ve ücret haklarını almalarında sakınca yoktur.

İşçiler hakkında ise konuyla bağlantılı olarak doğrudan bir yasal düzenleme yapılmamıştır. Her şeyden önce 4857 sayılı İş Kanunu’nda terör örgütüne üyelik ya da yardım nedeniyle veya bu anlama benzer şekilde düzenlenmiş bir askı süresi ya da açığa alma gibi bir kurum düzenlenmemiştir. Nitekim bahsedilen soruşturma veya davalar aylar hatta çoğunlukla yıllar boyunca sürmektedir. Bu süreçte işçi işten de çıkarılmamakta ve iş sözleşmesi İş Kanunu’nda tanımlanmayan bir şekil ve sürede askıda kalmaktadır.

İşçinin hakkında takipsizlik ya da beraat kararı verilmesi ve işe geri başlaması halinde ise arada geçen sürede ücret ve diğer haklarının kendisine ödenip ödenmeyeceği gündeme gelmektedir.

Kural olarak işçinin ücreti, çalışmasının karşılığıdır. İş Kanunu’nda tanımlı haklar ve süreler haricinde bir çalışma yoksa işçiye ücret ödenmesi de gerekmez. Bu nedenle ilk bakışta olayımızla ilgili arada geçen zamanda çalışma olmadığı için ücrette istenemeyeceği bir görüştür.

Ancak FETÖ/PDY darbe girişimi ve sonrasında yaşananlar olağanüstü durumlar olduğu gibi bu nedenle bir işçinin fazla sürelerle işten uzaklaştırılması da olağanüstüdür. Hukukta, uyuşmazlık olağanüstü dahi olsa hukuk yaratmak, çözüm bulmak mahkemelerin görevidir.

Bu açıklamalar ışığında işverenin soruşturma ya da kovuşturma(dava) nedeniyle işçinin iş sözleşmesini askıya aldığı veya işçiyi işten uzaklaştırdığı durumlarda her şeyden önce çalışmama durumunun işçiden kaynaklı olmadığı ortaya çıkmaktadır. Gerçektende işçi, işi yapmasına engel bir durum nedeniyle kendi kusurundan kaynaklı olarak değil, hakkında yürütülen soruşturma ya da dava nedeniyle işveren tarafından işe kabul edilmemektedir. Sonrasında bu engel halin haksızlığı takipsizlik ya da beraat kararıyla sabit hale geldiğinde ise askıya konu nedenin ortadan kalktığı ve işçinin işe yeniden başladığı durumda da işçinin bir kusuru bulunmamaktadır. Bu durum esasında bir nevi işverenin temerrüdü kurumuna benzer olup gerek bu nedenle gerekse 692 sayılı Kanun Hükmünde Kararname hükümlerinin devlet memurları için öngörülen ödemenin kıyasen uygulanması ve bu durumda olan işçilerin ücretlerini dava yoluyla talep etmeleri mümkündür.

Konuyla ilgili hukuk büromuz emsal nitelikte işçi lehine karar elde etmiş olup özellikle hem aradan geçen zamanda işleyen faiz hem de askı durumunun uzunluğu durumları hesaplanacak işçilik alacak miktarını arttırmaktadır.

Housing and residence permit in Turkey for foreigners

Due to the recent developments in the world, the number of people who want to buy a house in our country and get a residence permit in this way has increased.

All visa, residence, illegal entryand deportation procedures of foreigners in Turkey are regulated by Law No.6458,and these practices are relatively new for our country.

It is being observed that some foreigners are defrauded due to the foreign demand for housing purchase, real estate is being sold at prices higher than their value, or they cannot obtain a residence permit as a consequence of the purchase without fulfilling the procedural practises.For this reason, as in many other countries, it is the official and safest way for those who want to obtain a residence permit or residence permit by other means in Turkey,to seek guidance from lawyers registered with the Bar Association, not from those who introduce themselves as intermediaries/ real estate agents/consultants.As Meriç Law Firm,we provide services to foreigners in İzmir and neighboring cities.

It is viable to acquire real estate in Turkey only from regions where foreigners are allowed.It is only possible to obtain a short-term residence permit with the purchase of a house, and this permit can be granted for a maximum of two years. Aforesaid real estate act is conceivable by obtaining title deed through the land registry office in the place where the real estate is located. It is not possible to legally acquire real estate by any other means (such as a contract,bond,sale promise).Conceding that the sale is to a foreigner or even if the seller is a foreigner, the sales practice proceeds differently than the title deed transfers between Turkish persons.Unlike sales made between Turkish persons, purchase that takean average of 10 days in foreign sales must be made before going to the land registry office. It is frequently encountered that the sale to foreigners is made incorrectly and the residence permit is rejected by the Immigration Administrationn due to the inexperience of many people and title deed offices in practice.

With a power of attorney to be duly issued through our office and a lawyer, it is possible for us to provide the works and procedures regarding the purchase of real estate and to buy real estate on your behalf before you come to Turkey.Likewise, after purchasing real estate, our office is also authorized to make a residence application to the Immigration Administration on your behalf. Yet, you must attend the interview to be held after the application.

Apart from buying a house, those who will establish commercial connections and businesses, receive treatment in Turkey, attend a Turkish language course, and those who are attending higher education in Turkey can also apply for a short-term residence permit. And residence permit can be given to the foreign spouse for a period of 3 years each time,if he/she fulfills the conditions undere family residence permit or residence permit by marriage proced

Contact us (“iletişim”) for all other questions and legal assistance. Meriç Hukuk Bürosu-Izmir

Yabancıların Türkiye’den konut alması ve ikamet izni

Son zamanlarda dünyada yaşanan gelişmelerden ötürü ülkemizden konut satın almak isteyen ve bu yolla ikamet izni alan insanların sayısı artmıştır.

Türkiye’de yabancı kişilerin vize, ikamet, yasa dışı giriş ve sınır dışı etme işlemlerinin tamamı 6458 sayılı kanun ile düzenlenmiş olup ülkemiz açısından bu uygulamalar nispeten yenidir.

Konut satın alımına yönelik yabancı talebi nedeniyle bazı yabancıların dolandırıldığı, ederinden fazla fiyatlarla taşınmaz satıldığı ya da usul işlemlerini yerine getirmeden satın alım nedeniyle ikamet izni alamadıkları görülmektedir. Bu nedenle diğer birçok ülkede olduğu gibi Türkiye’de de konut ya da başka yolla ikamet izni almak isteyenlerin aracı/ emlakçı/danışman gibi sıfatlarla kendilerini tanıtanlarla değil, Baro’ya kayıtlı Avukatlardan yardım almaları resmi ve en güvenli yoldur. Meriç Hukuk Bürosu olarak İzmir ve çevre şehirlerde yabancılara hizmet vermekteyiz.

Türkiye’de ancak yabancılara izin verilen bölgelerden taşınmaz edimi mümkündür. Konut satın alımıyla ancak kısa dönem ikamet izni almak mümkündür ve bu izin en fazla iki yıl süreyle verilebilir. Söz konusu taşınmaz edimi taşınmazın bulunduğu yerdeki tapu dairesi aracılığıyla tapu senedi edinmek suretiyle mümkündür. Başka hiçbir yolla (sözleşme – senet- satış vaadi gibi) taşınmazı kanunen edinmek mümkün değildir. Satış bir yabancıya olacaksa ya da satıcı yabancı dahi olsa satış süreci Türk kişiler arasında olan tapu devirlerinden farklı ilerlemektedir. Türk kişiler arasında gerçekleştirilen satıştan farklı olarak yabancı satışlarında, ortalama 10 gün süren işlemlerin tapu dairesine gitmeden önce yapılması gereklidir. Uygulamada birçok kişinin ve tapu dairelerinin de deneyimsizliğinden ötürü yabancıya satış işleminin yanlış yapıldığına ve sonrasında Göç İdaresi tarafından ikamet izninin reddedildiğine sıklıkla rastlanılmaktadır.

Büromuz ve avukat aracılığıyla usulüne uygun bir şekilde düzenlenecek vekaletname ile Türkiye’ye gelmeden taşınmaz alımına ilişkin iş ve işlemlerin tarafımızca sağlanması ve adınıza taşınmaz almak mümkündür. Aynı şekilde taşınmaz alımından sonra büromuz Göç İdaresine adınıza ikamet başvurusu yapmaya da yetkilidir. Ancak başvurudan sonra gerçekleştirilecek mülakata katılımınız gereklidir.

Konut satın alımı dışında, ticari bağlantı ve iş kuracaklar, Türkiye’de tedavi görecekler, Türkçe dil kursuna katılacaklar, Türkiye’de yükseköğrenim görenler de kısa dönem ikamet izni için başvurabilirler. Aile ikamet izni ya da evlenme yoluyla ikamet izninde ise şartları taşıması halinde yabancı eşe her defasında 3 yıllık süreyle ikamet izni verilebilir.

Diğer tüm soru ve hukuki yardım için bizle iletişime geçebilirsiniz.

KAT KARŞILIĞI İNŞAAT SÖZLEŞMESİNDEN DOĞAN UYUŞMAZLIKLAR

Kat Karşılığı İnşaat Sözleşmesi Nedir

Kat karşılığı inşaat sözleşmelerinde kısaca müteahhit bir eser/ inşaat yapmayı taahhüt etmekte, arsa sahibiyse yapılacak inşaata karşılık müteahhit yükleniciye belli bir oranda bağımsız bölümü devretmeyi taahhüt etmektedir. İşte tarafların bu şekilde karşılık hak ve yükümlülüklerinin düzenlendiği sözleşmelere uygulamada kat karşılığı inşaat sözleşmesi denmektedir. Bu sözleşmelerin noter huzurunda yapılması zorunlu olduğu gibi sözleşme içeriğini taraflar düzenler, diğer bir deyişle tarafların sonradan mağdur olmamaları ve hak ve yükümlülüklerinin açıkça belirlenebilmesi adına bir avukat yardımından faydalanmaları önem arz eder. Uygulamada sıklıkla müteahhitin tek taraflı ve çoğunlukla kendi yararına hazırladığı sözleşmelerle arsa sahiplerinin zarara uğradıklarına rastlanmaktadır.

            Genel olarak doğabilecek uyuşmazlıklar; müteahhit yüklenicinin zamanında inşaatı bitirmemesi, inşaat ruhsatını geç alması, binayı sözleşmeye göre eksik ya da ayıplı inşa etmesi, sözleşmede müteahhit yükleniciye tapu devri öngörülmüşse müteahhitin temel ya da inşaat aşamasında kendi dairelerini sattıktan sonra inşaatı savsaklaması ya da geciktirmesi, oturma ruhsatı ve diğer izinlerin alınmaması gibi başlıklar altında toplanabilir.

            Bu gibi uyuşmazlıklarda arsa sahiplerinin hakları 3 başlık altında düzenlenmiştir. Bunlar;

1. Aynen ifa

2. İfadan vazgeçme

3. Sözleşmeden dönme haklarıdır.

Her üç hakta farklı durum ve şartlar içermekte olup somut uyuşmazlıkta hangi yol arsa sahibinin yararına ise o yol seçilmelidir.

            Örneğin inşaat seviyesi yüzde 50’nin altında ve müteahhite ait daire ya da bağımsız bölümlerin tapularının müteahhite devri öngörülmüşse sözleşmeden dönme hakkıyla hem menfi zararlar talep edilecek hem de müteaahhite ait dairelerin tapusu arsa sahiplerine iade edilecektir. Diğer bir örnekte inşaat büyük oranda tamamlanmış ancak ufak tefek eksiklikler ile oturum izin, ruhsat ve abonelikler alınmamışsa bu durumda ifadan vazgeçme yoluna başvurulmalı ve müspet zararlar ile kira müteahhitten istenebilmektedir.

            Tek bir doğru ve yol bulunmamaktadır ve bu tarz hukuki uyuşmazlıklar uzmanlık gerektiren alanlardır. Yanlış adımların sonucunda uzun yargılamalarla birlikte daha çok zarara uğramamak elzemdir.

            Müteahhit açısından ise müteahhit sözleşmeyle yüklendiği tüm edimleri yerine getirmesine rağmen arsa sahipleri tarafından taahhüt edilen bağımsız bölümlerin müteahhite devredilmemesi sonucunda uyuşmazlık doğmakta olup bu durumda müteahhitin haklarını temin amacıyla tapu iptal tescil davası açılmaktadır.

Kişisel Verilerin Korunmasına Dair Kısaca Bilinmesi Gerekenler

  • Ülkemizde 2016 yılında yürürlüğe giren ve 2021 yılı sonu için şartları taşıyan işyerlerine VERBİS sistemine kayıt zorunluluğu getiren Kişisel Verilerin Korunmasına Kanunu ve bu kanun çerçevesinde oluşturulmuş mevzuat ve içtihatlar ışığında yaptıkları işler dolayısıyla doğrudan veya dolaylı olarak kişisel veri toplayan işletmeler için bir takım zorunluluklar ve tedbirler getirilmiştir. Öncelikle belirtmek gerekir ki söz konusu hukuki alan ülkemiz nazarında kısmen yeni bir alandır ve kanunla kurulan ve idari para cezası verme yetkisine sahip Kurul kararları ışığında uygulamanın şekilleneceğini düşünmekteyiz. Buna göre sadece VERBİS sistemine kayıtlı olmak ya da buraya kaydolmak değil, sisteme kayıt zorunluluğu olmasa bile kişisel veri toplayan işletmelerin de kanunla uyumlu ve özgün tedbirler alması elzemdir. Aksi taktirde gelecekte idari yaptırımla karşılaşacaklardır. Örneğin sözleşmeyle çalışan emlak danışmanları, aracı olsalar bile sigorta acenteleri müşterilerinin kişisel, mali, sağlık gibi bilgilerine erişmektedirler. Dolayısıyla işe başlamadan önce müşterilerine aydınlatma ve açık rıza metinleri sunmaları ve onam almaları gerekir.
  • Uygulamaya bakıldığında aydınlatma ve açık rıza onamlarının birçoğunun usule aykırı olduğu, internetten ya da belirli sayfalardan kopyala – yapıştır şeklinde alındığı ya da bu metinlerin çok muğlak beyanlar taşıdığı görülmektedir. Diğer bir deyişle sırf aydınlatma ve rıza metni yükümlülüğünü yerine getirmek için özen gösterilmeksizin kullanılan metinler, şikâyet ve incelemede o işletmeyi cezadan kurtarmayacaktır. Örneğin kurul bir kararında aydınlatma ve rıza metni olan bir işletmeye bu metinlerin özgün olmamasından ve usule aykırı düzenlenmiş olmasından dolayı 200.000,00-TL idari para cezası uygulamıştır. Görüldüğü üzere kişisel verilerin korunmasına dair tedbir ve yükümlülüklerini gereği gibi yapılmaması halinde kanunda çok yüksek idari para cezaları öngörüldüğünden (bir milyon liraya kadar) dikkatli olmakta fayda vardır.
  • Öncelikle dikkat edilmesi gereken mutlaka özgün, kanun ve yönetmeliklerin aradığı şekilde ve verilen hizmetle orantılı olarak aydınlatma ve rıza metinlerinin hazırlanmasıdır.  Bunlar dışında;
  • Hizmet alan müşterilerin kişisel veri niteliğinde tutulan kayıtları muhafazalı ve herkesin kolayca ulaşamayacağı yerlerde tutulmalıdır. Bu durum veri sorumlusu sıfatını taşıyan işletme sahibi için 6698 sayılı kanun m.12 uyarınca zorunludur. Önceki kurul kararları incelendiğinde olası bir kurul denetiminde denetmenlerin güvenliğin sağlanıp sağlanmadığını araştırdıkları bilinmektedir. Örneğin yangına dayanıklı ve kilitli çekmecelerde kayıt defterleri tutulmalı, arşiv düzenine dikkat edilmeli, elektronik ortamda kayıt tutuluyorsa kayıtların tutulduğu bilgisayarlarda sınırsız internet gezintisinden ve yetkisiz kişilerin erişiminden kaçınmalı ve muhakkak faturalandırılmış bir şekilde anti virüs hizmeti alınmalıdır.
  • İşletme kamerayla izleniyorsa ortak ve görünür bir yere “İşletmemizde güvenlik amacıyla ortak yerlerde kamera kaydı yapılmaktadır.” Levhası bulunması zorunludur. Kişisel verilere ilişkin, ilgili kişilerin haklarıyla ilgili işletmede “Kişisel verilerinizin korunmasına özen gösteriyoruz. Haklarınız için web sitemizi (…….) ziyaret edebilirsiniz.” Yazılmalı, web sitesine aydınlatma metni eklenmelidir.
  • Müşteriyle ilgili kayıt ya da bilgi alırken diğer müşterilerin rahatça duyamayacağı bir ortam yaratılmalı mümkün değilse konuşma ses düzeyine dikkat edilmelidir.
  • Sunulan hizmetle ilgili olmayan ya da hizmetin ifasına bir katkı sağlamayacak her türlü bilgi talebinden kaçınılmalıdır. Kurul kararları incelendiğinde yalnızca hizmetle ilgili olmayan bilgiler alınması nedeniyle idari yaptırımlara karar verildiği bilinmektedir. Örneğin dünya kahvelerine yönelik e-satış sitesinin üyelik/sipariş formunda cinsiyet sorulması ya da sağlık hizmeti alırken medeni hal ya da doğum yeri sorulması gibi.
  • Bir web sitesi kullanılıyor ya da hizmet e-satış üzerinden gerçekleştiriliyorsa web sitesi ve satın alım aşaması KVKK uygun hale getirilmeli ve web sitesinde şekil itibariyle düzenleme yapılmalıdır.

Kişisel Verilerle ilgili tüm süreçlerde hukuk bürosuyla çalışmanız, ileride doğabilecek mağduriyetlere karşı önceden tedbir almış olmanız bakımından önemlidir.

Corona virüs (Covid-19) pandemisinin tur şirketlerinden alınan paket tur sözleşmelerine etkisi

Tüm dünyayı saran covid-19 virüs salgını nedeniyle Dünya Sağlık Örgütünce alarm verildiği, tüm dünya ülkelerinde ve ülkemizde virüsün yayılmasını engellemek için tedbirlerin alındığı içinde bulunduğumuz dönemde salgının özel hukuk ilişkilerine etkisi gündem konusudur.

Bu doğrultuda turizm acentelerinden ya da tur şirketlerinden internet ortamında daha önceden 2020 yaz ayları için alınan ve genelde her şey dahil olarak rezerve edilen, uygulamada paket tur sözleşmeleri olarak adlandırılan sözleşmelere ne olacağı merak konusudur.

Genelde satın alınan paket tur sözleşmeleri ile ilgili iki durum karşımıza çıkmaktadır. Bunlardan ilki hava yolu şirketlerinin salgın sürecinde uçuş yapamamasından/ otellerin sunduğu hizmetlerin askıya alınmasından dolayı turun zorunlu olarak rezerve edildiği tarihte gerçekleşememesidir. Diğeri ise bir şekilde uçuş ya da otel hizmeti rezerve edilen tarihlerde mevcut olsa bile insanlar tarafından riskli olduğu için önceden satın alınan bu tura katılmak istenmemesidir.

Her iki durumda da tur katılımcılarının ödedikleri bedelleri iade alma hakları vardır. Tur şirketleri tarafından yapılan sözleşmelerin bir çoğu katılımcılar aleyhine düzenlenmiş hükümler içermekte özellikte iptal ve fesih haklarıyla ilgili katılımcılar için yüksek oranlarda kesintiler öngörülmektedir. Bunun yanında bazı şirketler tarafından iptal istemiyle kendilerine başvurulduğunda iptal fesih hakkının olmadığı, şu an için başka tarihi de rezervasyon alınamayacağı, iptal etmek istiyorlarsa paralarının yanacağı şeklinde yanlış bilgilendirmeler yapılmaktadır.

Hukukumuzda paket tur sözleşmeleri Tüketicinin Korunması Hakkında Kanunun 51.maddesinde düzenlenmiştir. Kanununda düzenlenen maddenin uygulanmasına dair Ticaret Bakanlığı tarafından yönetmelikte çıkarılmaktadır.

İlgili mevzuatlara göre tur katılımcısının, süre ve bildirim şartlarına uymak şartıyla iptal/fesih talebine paket tur düzenleyicisi tarafından kesinti uygulaması ya da bu talebi kabul etmemesi yasaya aykırıdır. Bu hususa aykırı olan sözleşme hükümleri de geçersizdir.

Belirtmek gerekir ki yönetmeliğe Covid-19 Salgını nedeniyle geçici bir madde eklenmiş olup paket tur satan şirket ya da acente iptal talebine karşılık 14 gün içerisinde bedeli iade etmekle yükümlüdür. Ancak sözleşme de katılımcıya açıkça belirtilmiş olması halinde bedel iadesi alınan tura ait uçuşların başlayacağı tarihten sonra da ödenebilir. Burada kanun koyucu, önceden tur şirketlerinin uçuş bedellerini hava yolu şirketlerine ödemiş olması nedeniyle, katılımcının iade talebine karşılık, tur şirketleri de hava yolu şirketlerinden uçuşa ait bedeli iade almakta güçlük çektiğinden bu şekilde tur şirketlerini korumak gayesi gütmüştür.

Netice itibariyle her ne sebeple olursa olsun paket tur satın almış kişilerin kesinti olmaksızın iade hakkı mevcuttur. Ancak bu hak kanun ve yönetmelikle öngörülen süre ve şekil şartlarına uygun olarak ileri sürülmelidir. Tek seferde ileri sürülecek bir talep olduğundan doğru, dikkatli, hukuka uygun olarak işlem yapmak sonrasında mağdur olmamak için önem arz etmektedir.

İstifa edildiği takdirde işçi kıdem tazminatına hak kazanır mı?

İşçi istifa ettiğinde kıdem tazminatına hak kazanamayacağı yönünde toplumda bir algı olduğu görülmektedir. Bu algı başlı başına doğru olmayıp şartları bulunduğu takdirde işçi istifa etse dahi kıdem tazminatını ve varsa diğer haklarını talep edebilir. Burada önemli olan işçinin hangi sebepten dolayı istifa etmiş olduğu hususudur. Eğer işçi haklı nedenle fesih hakkını kullanarak istifa etmek suretiyle iş akdini fesih etmişse kıdem tazminatı talep edebilecektir. Burada dikkat edilmesi gereken husus haklı nedenin ne olduğu ve haklı nedenle fesih hakkınının dava aşamasında ispat açısından yazılı olarak ileri sürülmesidir.

Belirtmek gerekir ki haklı neden, kişiye ya da olaya göre değişen değil İş Kanunu anlamında bir neden olmalıdır. İş kanunun 24.maddesinde işçi açısından haklı nedenlerin neler olduğu sayılmıştır. Eğer somut olaydaki haklı neden 24.maddede sayılan haklı nedenler içine giriyorsa işçi kıdem tazminatı talep edebilecektir. 24.maddede 3 başlık altında haklı nedenler sayılmıştır. Bunlar:

1-Sağlık sebepleri

  • iş sözleşmesinin konusu olan işin yapılması işin niteliğinden doğan bir sebeple işçinin sağlığı veya yaşayışı için tehlikeli olursa.
  • İşçinin sürekli olarak yakından ve doğrudan buluşup görüştüğü işveren yahut başka bir işçi bulaşıcı veya işçinin işi ile bağdaşmayan bir hastalığa tutulursa.

2-Ahlak ve iyiniyet kurallarına uymayan haller ve benzeleri

  • İşveren iş sözleşmesi yapıldığı sırada bu sözleşmenin esaslı noktalarından biri hakkında yanlış vasıflar veya şartlar göstermek yahut gerçeğe uygun olmayan bilgiler vermek veya sözler söylemek suretiyle işçiyi yanıltırsa.
  • İşveren işçinin veya ailesi üyelerinden birinin şeref ve namusuna dokunacak şekilde sözler söyler, davranışlarda bulunursa veya işçiye cinsel tacizde bulunursa.
  • İşveren işçiye veya ailesi üyelerinden birine karşı sataşmada bulunur veya gözdağı verirse, yahut işçiyi veya ailesi üyelerinden birini kanuna karşı davranışa özendirir, kışkırtır, sürükler, yahut işçiye ve ailesi üyelerinden birine karşı hapsi gerektiren bir suç işlerse yahut işçi hakkında şeref ve haysiyet kırıcı asılsız ağır isnad veya ithamlarda bulunursa.
  • İşçinin diğer bir işçi veya üçüncü kişiler tarafından işyerinde cinsel tacize uğraması ve bu durumu işverene bildirmesine rağmen gerekli önlemler alınmazsa.
  • İşveren tarafından işçinin ücreti kanun hükümleri veya sözleşme şartlarına uygun olarak hesap edilmez veya ödenmezse.
  • Ücretin parça başına veya iş tutarı üzerinden ödenmesi kararlaştırılıp da işveren tarafından işçiye yapabileceği sayı ve tutardan az iş verildiği hallerde, aradaki ücret farkı zaman esasına göre ödenerek işçinin eksik aldığı ücret karşılanmazsa, yahut çalışma şartları uygulanmazsa.

3-Zorlayıcı Sebepler

  • İşçinin çalıştığı işyerinde bir haftadan fazla süre ile işin durmasını gerektirecek zorlayıcı sebepler ortaya çıkarsa.

Yukarıda 3 madde altında sayılan sebeplerin varlığı halinde ispat yükü işçiye ait olmak üzere işçi haklı nedenler derhal fesih hakkını kullanarak istifa edebilecek ve kıdem tazminatına hak kazanacaktır.

Uygulamada en çok görülen ve ispat açısından da diğer nedenler kadar zor olmayan 2.madde altında sayılan son bent olan ücretin ödenmemesi durumudur. Buna göre işçinin belirlenen ücreti zamanında ya da tam olarak ödenmezse bu durum işçiye haklı nedenle fesih hakkı vermektedir.

Bu hakkınızı yazılı olarak kullanmak size ilerde avantaj sağlayacaktır. Bu nedenle haklı nedenle fesih hakkınızı kullandığınıza dair ihtarname yazısını bir avukatın hukuki yardımından faydalanarak yapmanızda fayda vardır.

Yukarıda ki sebeplerin dışında kanunda ayrıca özel olarak evlenen kadınların evlilik dolayısıyla evlendikleri tarihten itibaren bir yıl içinde ve muvazzaf askerlik dolayısıyla işçi tarafından feshedilmesi halinde de kıdem tazminatına hak kazanılacağı düzenlenmiştir.